21 Aralık 2008 Pazar

RÖPORTAŞ

Geleceğin 25 Lideri Arasında Gösterilen Enes Ayaz Mezun.com'da
Bentley College ile Time Magazine’in düzenlediği yarışmada "Geleceğin 25 Lideri" arasında seçilen Enes Ayaz henüz 19 yaşında...
Okul hayatı boyunca tüm ders notları 5 üzerinden hep 5 olmuş, ama sakın 7/24 odasına kapanıp ders çalışıyor şeklinde düşünerek bir yanılgıya kapılmayın, tam aksine kendisi son derece sosyal bir öğrenci...
Hiç feslefe dersi görmemiş olmasına rağmen geçtiğimiz aylarda gerçekeştirilen Yıldız Teknik Üniversitesi Liselerarası Felsefe Kongresi’nin açılış konuşmasını yaptı...
Enes Ayaz ile sizler için konuştuk...
Merhaba; öncelikle seni başarılarından dolayı tebrik etmek istiyoruz. Amerika’da Türkiye’yi, aileni ve kendini en iyi şekilde anlattığın ve temsil ettiğin için teşekkürler. Kısaca kendini tanıtır mısın?
Teşekkürler. Estağfurullah, ben yalnızca şu ana kadar bana emeği geçen insanlara borcumu ödemeye çalışıyorum.
22 Mayıs 1989, Sakarya doğumluyum. Babam Türk Telekom’da elektrik mühendisi, annem TEİAŞ’ta teknisyen. Benden altı yaş küçük, ilköğretim sekizinci sınıfa giden bir kız kardeşim var.
Akademik kariyerinden bahseder misin biraz? Hangi okullarda eğitim gördün/görüyorsun?
İlköğretime Adapazarı Atatürk İlköğretim Okulu’nda başladım. Dördüncü sınıfı bitirdiğim yıl 17 Ağustos Depremi meydana gelince, beşinci sınıfta Sapanca’da şu anda adını hatırlayamadığım bir okula sınıf öğretmenim Nurşen Dal ve arkadaşlarım ile beraber geçtim. İlköğretimin ikinci yarısını ise Özel Şahin İlköğretim Okulu’nda okudum. Özel Okullar ve Lise Giriş Sınavlarından sonra VKV Koç Özel Lisesi’nde eğitim hayatıma devam ettim. Koç’taki beş güzel yılımın ardından, 2008 Eylül itibariyle Harvard College’da okumaktayım.
Başarının kaynağını neye bağlıyorsun? Hırslı olman, zeki olman, çok çalışman... vs.?
Doğrusunu söylemek gerekirse kendimi zeki olarak tanımlamaktan kaçınıyorum. Benim için zekâ ebeveynden gelen genetik bir miras, aynı maddi miras gibi. Bu yüzden zeki olmaktan ya da öyle tanımlanmaktansa çalışkan olmayı, öyle tanımlanmayı her zaman tercih ediyorum. Eğitim hayatım boyunca çok çalıştım, her konuda elimden gelenin en iyisini yapmaya çabaladım; ancak, her çabalayanın çabasının karşılığını alamadığı günümüzde emeğinin, alın terinin karşılığını alabilen şanslı zümredendim. İnkâr edilemez bir şans faktörü vardı hep, doğru zamanda doğru yerde bulunup doğru kararları vermeyi başarabildim sanırım.
Okul yöneticilerinin sana yolladıkları kabul mektuplarının üstüne “Bize gelmelisin” yazdığı söyleniyor. Her yıl onlarca zeki öğrenci Yale’e, MIT’ye, Stanford’a, Harvard’a başvuruyor, seni diğerlerinden ayıran özellik sence neydi?
İnanın keşke bu sorunun cevabını bilseydim, bir üniversite danışmanlık şirketi kurar yavaş yavaş emeklilik sigortamı ödemeye başlardım.
Harvard’ı seçmende en etkili sebep ne oldu?
Harvard, çocukluğumdan beri hayalini kurduğum bir üniversite idi. Harvard’ı seçme nedenlerim arasında öne çıkan ilk neden Harvard’ın dünya çapındaki şöhreti ve geçerliliği ikincisi ise sahip olduğu imkânlar idi. Uzun vadede politik bir kariyer hedeflediğim için Türkiye’de yalnızca belirli bilimsel veya elit çevreler tarafından değil de sokaktaki insan tarafından da bilinen bir üniversitede okumak istedim. Bu açıdan üniversite seçimimde oldukça pragmatik hareket ettim, diyebilirim.
Şimdi biraz da sosyal yaşantından bahsedelim. Başarında, sosyal yaşantından kopmamanın, hatta bir o kadar aktif olman ve bunun yanısıra eğitim hayatını da hiç ihmal etmeden yaşamanın payı nedir?
Hayatın her alanından çıkarımlarda bulunarak bir bütün, bütün bir insan olabiliyoruz. Fiziksel, duygusal ve düşünsel bütünlüğünü sağlayamamış insan bir ayağı eksik bir tabure gibi devrilmeye mahkûmdur. Ben hep buna inandım. Elimden geldiğince bu bütünlüğü sağlamaya ve sağladıktan sonra da korumaya çalıştım. Zaman zaman başarısız oldum, ancak bu çalışmayı sürekli kılmak, hatta bunu bir düstur edinmek mühim olan. Sonrası geliyor zaten.
Konakladığın yer okula ait yurtlar mı yoksa birçok öğrenci gibi okula yakın bir yerde ev mi kiraladın? Harvard’da ilk yılını geçiren lisans öğrencilerinin okul yurtlarında kalması mecburi; ben de şu anda Harvard’ın en eski yurtlarından birinde, 1812 yılında inşa edilmiş bir yurtta kalıyorum. Önümüzdeki yıldan itibaren yerleşke dışına taşınma şansım olsa da bir üst-sınıf yurdunda kalmayı planlıyorum. Okulun sunduğu olanaklardan yararlanmanın en iyi yolu bu.
Bize bulunduğun şehir hakkında biraz bilgi verir misin?Yalnızca Eylül ayından beri burada olduğum için Boston hakkında çok da doyurucu bilgi verebileceğimi sanmıyorum. Ama tarihi dokusunu koruyabilmiş nadir Amerikan şehirlerinden biri gözlemleyebildiğim kadarı ile. Boston’da kendinizi Amerika’da değil de okyanus kıyısındaki bir Avrupa şehrinde hissediyorsunuz.
Mezun.com üye profili; lise ve üniversite gençliği, yani direkt olarak senin yaşıtların diyebiliriz. Buradan onlara tavsiyelerin veya söylemek istediklerin var mı?
Haddimi aşarak kendi yaşıtlarıma tavsiye verme çabası içerisine girmek istemiyorum. Ancak naçizane şunu söyleyebilirim ki hepimiz herkes için daha iyi, daha güzel, daha adil bir dünyayı nasıl kurabileceğimiz konusunda kafa yormaya mecburuz. Bu mecburiyet, Mezun.com sitesini kullanabilmemize olanak tanıyan ayrıcalıklarımızın bize yüklediği sorumluluklardan geliyor. Avantajlarımızı ancak başkalarını dezavantajlı kılarak elde edebiliyoruz. Ayrıcalıklarımız ve zenginliklerimiz ne yazık ki başkalarının yoksunlukları ve yoksullukları üzerine kurulu. Attığımız her adımda bunları hatrımızda tutmalıyız.

6 Aralık 2008 Cumartesi

Teksas'tan İstanbul'a Bir Hakikat Yolculuğu

Yorumları Göster (1) - Konuya Yorum Ekle
Teksas'ta bir çiftlikte geçirilmiş çocukluk günleri, kökenleri İngiliz, Alman, İskoç ve Kızılderili atalara dayanan bir aile, kilisedeki ilk sorgulamalar, hakikat arayışı, bir akşam üniversite kütüphanesinde ele alınan ve içinde "kırk özlü söz"ün bulunduğu bir kitap... Hristiyan öğreti üzerine yetiştirilen Najla Tammy İlhan'ın nihayetinde İslam'la tanıştığı "Hakikat Yolculuğu" böyle başlıyor.
Kilisede tanrı anlayışı geliştiği ve mutlak bir yaratıcının varlığına iman getirdiği halde içinde bir boşluk hissinin hiç kaybolmadığını söyleyen Najla İlhan, "Bu boşluğu ne ile dolduracağımı bilmeden hidayet için dua ediyordum" diyor. İlk gençlik günleriyle birlikte sürekli bir arayış içerisinde giren Najla T. İlhan'ın hidayet duaları İmam Nevevî'nin hazırladığı Kırk Hadis ile karşılık buluyor. Hz. Peygamber'in hadislerini ilk okuduğu andaki hayranlığını ise şöyle dile getiriyor:
"Bu sözleri söyleyen kişinin adını daha önce hiç duymamıştım. Ama bu bilge kişinin sözlerini okuyup inceleyince adeta büyülendim. Kelimeler bilgelik ve anlayışın nuruyla kuşatıyordu zihnimi..."
İlk Nevevî'nin Kırk Hadis'ini okuyarak İslam'ı ve Hz. Peygamber'i tanımaya başlayan Najla İlhan artık aradığı hakikati bulduğuna karar veriyor. Müslüman olduktan sonra Türk olan eşiyle birlikte Türkiye'ye yerleşmeye karar vermesi de Teksas'taki çiftliklerinde başlayan hakikat yolculuğunun bir parçası oluyor. "Kardeşlerimi daha yakından tanımak ve onlarla beraber olmak için Türkiye'ye yerleştim" diyen Najla İlhan tüm bu serüvenini ise geçtiğimiz günlerde yayımlanan Teksas'tan Hakikate Yolculuk adlı kitabında ayrıntılı bir biçimde okuyucuların ilgisine sundu.
Kitabı kısa sürede ilgi gören İlhan, aynı zamanda uzun süredir Sonpeygamber.info'nun İngilizce sayfası Lastprophet.info'da düzenli olarak yazılar kaleme alıyor. Kendisiyle yeni çıkan kitabı ve ihtida yolculuğu üzerine konuştuk:
"Müslüman Olmadan Önce Kalbim Acı Çekiyordu"
-Kitabınızda "Müslüman olmadan önce içimde büyük bir boşluk vardı" diyorsunuz. Müslüman olduktan sonra ne hissetmeye başladınız?
-Müslüman olmadan önce kalbim hep acı çekiyordu. Dışardan belki belli olmuyordu ama içimde bir rahatsızlık vardı sürekli. Mesela çok kötü rüyalar görürdüm. Kendimi savunmasız halde hissediyordum; Allah-u Teâlâ belki var ve beni dinliyordu ama ben O'na ulaşamıyordum. Zaten Müslüman olmadan önce Allah'ı tanımamıştım; sadece bir Rabb'in varlığından haberdardım. O'nun 99 ismini mesela tanımıyordum. Şimdi biliyorum ki Allah bize çok yakın, bizi her an dinliyor.
Annem bana “Sen gözün kör bir şekilde İslam’ı seçiyorsun” demişti. Böyle olmadığını göstermek için “geniş göz” anlamına gelen Necla ismini tercih ettim Müslüman olduktan sonra.
-İlk olarak Kırk Hadis'ten etkilendiğinizi söylediniz. Hadislerde, tüm hayatınızı değiştirecek bir karar vermenizi sağlayacak kadar sizi etkileyen ne vardı?
-Her şey vardı. İslam'ın bu güzelliği de burada zaten; her konuda bize yardım ediyor. Kim olduğumuzu, bu dünyada amacımızın ne olduğunu bize bildiriyor. O Kırk Hadis'i okuyunca gördüm ki Allah bize bir hayat sistemi vermiş. Her şey birbirini ilgilendiriyor; etkiliyor. O hadislerden zamanın ve hayatın ne kadar önemli olduğunu, onları nasıl düzenli kullanmamız gerektiğini de öğrendim. Her şeyi içine alıyor ve geniş bir yol çiziyordu hadisler. Beni en çok etkileyen de bu bütünlük olmuştu.
-Müslüman olmadan önceki hayatınız da dindar bir çizgide ilerliyor. Mesela batıl inançlardan sıkı bir şekilde uzak duruyorsunuz...
-Babamın dini de bu konularda böyleydi. Ben de mantıklı buldum. Baktığınız zaman bir inancın doğru veya batıl olduğunu aslında anlayabiliyorsunuz. Mesela bir tahtaya vurmak... Bunun seni koruyacağı da nerden çıktı ki! Çok şükür bunları idrak edecek bir eğitim gördüm. Zaten Rabbimiz de bizi o fıtrat üzere yaratıyor. Çocukluğumda aldığım din eğitimi birçok yanlıştan uzak kalmama da vesile oldu aslında. Ancak yine de memnun değildim. Bir arayış içerisine girmiştim.
Bu arayış esnasında umudum bir ara çok azalmıştı. Tamam, Allah bizi yaratmıştı ama O'na nasıl ulaşacaktım, doğru inancı nasıl bulacaktım bir türlü cevaplandıramıyordum. Bu arada kiliseden de uzak kaldım. Ama sonunda buldum çok şükür. Seneler sonra olsa da buldum.
-Müslüman olmaya karar vermeniz çevrenizden sert tepkiler almanıza sebep olmuş. Şu an aileniz ve Amerika'daki çevreniz bu durumu nasıl değerlendiriyor?
-Hamdolsun artık çok iyi. İslam'ı -ilk zamanların aksine- körü körüne seçmediğimi kabul ediyorlar artık. Artık onlar da İslam'ın güzel yönlerini görüyorlar. Mesela faiz kullanmamak... Ailemden birkaç kişi faiz kullanmıyor artık. Onlara bunu ben tavsiye ettim. Lütfen faize girmeyin dedim ve bu konuda onlara maddi destek de verdim. Mesela kız kardeşimin bir arabaya ihtiyacı vardı. O'na, araba almak için faize girmemesini söyledim. "Ben Türkiye'ye taşınıyorum, kendi arabamı taksitle sana satayım ama faizsiz olarak" dedim. O da bu durum karşısında çok mutlu kaldı ve faiz de kullanmamış oldu. Kardeşim İslam'a borçlu olduğum bu davranışım karşısında da çok etkilendi. Demek ki bizim her zaman doğru olanı desteklememiz lazım. Karşımızdakinin Müslüman olup olmaması önemli değil. Çünkü biz örnek olmalıyız.
-Peki, sizin İslam'ı benimsemenizi sağlayacak örnek davranışlarla karşılaştınız mı Müslüman olmadan önce?
-İslam'ı seçmeden önce tanıdığım ve şu an eşim olan Murat Beyin bir Müslüman olarak sergilediği davranışlardan çok etkilenmiştim. Nezaketi, insanlara saygı göstermesi, içki içmemesi, kötü sözler kullanmaması... Bunların hepsinden etkilenmiştim ama en çok temizlik konusundaki hassasiyeti dikkatimi çekmişti. Amerika'da dışardan bakınca etraf pırıl pırıl gözüküyordu ama insanlar ne yazık ki kişisel temizliklerinde hiç de öyle değillerdi. Tuvaletten çıkarken ellerini bile yıkamayanlar çok fazladır. İslam ise kişisel temizliğe o kadar önem veriyordu ki beni çok etkilemişti bu. Amerika'da mesela her gün duş alırlar ama gün içerisinde temizlik pek söz konusu değil. İslam'da ise günde beş def temizlenmek vardı. Bunun ötesinde Müslümanlar her zaman temiz olmalıydı. Ve beş vakit namaz... Hem maddi hem manevi temizlik...
Namaz inanılmaz güzel bir ibadet. Günlük hayatta nefes almamızı, o kargaşadan uzaklaşmamızı sağlıyor. Ve bize Allah'ı hatırlattığı gibi hayattaki amacımızı da hatırlıyor. Bizi diğer insanlardan ayırıyor namaz. Yani ayrıcalıklı kılıyor.
Bir hadiste mealen şöyle deniliyordu: "Siz namazda Fâtihâ okurken Allah size cevap verir." Allah bize her namazda böylece karşılık da vermiş oluyor. Harika bir şey bu! Mükemmel...
İftarlarda daha önce hiç yaşamadığım bir şey vardı: Kardeşlik duygusu. Önceleri kiliseye giderdim. Orada da benzer törenler olurdu, arkadaşlarım olurdu ama böylesine bir kardeşlik hissi bende hiç uyanmamıştı
-Namaz ibadeti kadar oruç da sizi etkiledi herhalde ilk Ramazan ayınızda. Amerika'daki bir mescidde katıldığınız toplu iftarlardan bahsediyorsunuz kitabınızda. Orada sizi en çok etkileyen neydi?
-Orada ben azınlıkta olmadığımı gördüm. Evet, başka insanlar da Allah'a inanıyor ve onun emirlerini hep birlikte yerine getiriyoruz. Bunun dışında dünyadaki aç insanları hep beraber düşünüyor ve onlar için dua ediyoruz. Hep beraber iftar açınca iyilik duygularının da arttığını hissettim. Aç ve zorda olan insanlar için bir şeyler yapmak en çok orada aklıma geldi.
İftarlarda daha önce hiç yaşamadığım bir şey vardı: Kardeşlik duygusu. Önceleri kiliseye giderdim, orada da benzer törenler olurdu, arkadaşlarım olurdu ama böylesine bir kardeşlik hissi bende hiç uyanmamıştı.
Kilisedeyken diğer insanlarla böyle bir duygu paylaşamıyordum. Bir iletişim kuramamadan da kaynaklanmıyordu bu; hakikati bulamamıştım çünkü henüz. Ve kilisede de yeteri kadar samimiyet duygusu hissedememiştim.
Dışarıyı seyrediyordum; binalar hızlı hızlı gözümün önünden geçiyordu. Bir an gözüme bir kare takıldı; iki bina arasında bir minare görmüştüm. Kalbim birdenbire öylesine çarpmıştı ki… O kareyi gördükten sonra “Oh be! Hamdolsun Türkiye’deyim, Müslümanların arasındayım” demiştim.
-Türkiye'ye yerleşmeyi neden seçtiniz?
-O kardeşlik duygusunu her gün, her an yaşamak için Türkiye'ye yerleşmek istedim. Burada her şey daha farklı. Müslüman bir ülkedeyim. Bir de Türkiye'yi daha yakından tanımak, kültürünü ve dilini daha yakından öğrenmek istedim. Allah izin verirse Arabistan'a da Pakistan'a da ve başka İslam ülkelerine de gitmek isterim. Kardeşlerim nerede ve nasıl yaşıyorlar, kültürleri nasıldır vs. bunları öğrenmek isterim.
-Geldikten sonra sizin "İyi ki Türkiye'ye yerleşmişim" demenize sebep olacak bir şeyler yaşadınız mı hiç?
-Evet, yaşadım. İlk geldiğim zamanlardı ve Erenköy'den Pendik'e gitmek için trene binmiştim. Dışarıyı seyrediyordum; binalar hızlı hızlı gözümün önünden geçiyordu. Bir an gözüme bir kare takıldı; iki bina arasında bir minare görmüştüm. Kalbim birdenbire öylesine çarpmıştı ki... Nasıl anlatılır bilmiyorum ama o kareyi gördükten sonra "Oh be! Hamdolsun buradayım, Müslümanların arasındayım" demiştim. Amerika'da hep kiliseleri görüyordum ama burada camileri görüyorum. Burada ezan duyacağım, kardeşlerim beş vakit camileri dolduracak ve ben de onlarla olabilirim. Ezanlar duymak hele mükemmel bir şey. Sizi birileri davet ediyor ve diyor ki "Gel bizimle birlikte ol, gel bizimle beraber Allah'a ibadet et." Burada insanlarla beraber ibadet etmek çok güzel. Kardeşlik duygusunu yaşıyorsunuz en iyi şekilde. Bu kan kardeşliğinden de önemli bir şey. Buraya yerleşmeden önce kız kardeşimi ziyaret ettiğimde bana neden Türkiye'ye yerleşmeye karar verdiğimi sormuştu. Bunu anlamlandıramadığını söylemişti. Ben de ona, "Orada beni daha iyi anlıyorlar" demiştim.
-Necla ismini neden seçtiniz?
-Müslüman olmaya karar verdiğimde annem bana "Sen gözün kör bir şekilde bu dini seçiyorsun. Murat'a duyduğun aşk yüzünden nasıl bir durum içerisinde olduğunu bilmiyorsun. İlerde gözlerin açılınca hata yaptığını anlayacaksın" demişti. Ben de ona bir cevap vermek istedim. Çünkü kör olarak değil, sorarak, araştırarak ve Hristiyanlık'la karşılaştırarak İslam'ı seçmiştim. Bunun "geniş göz, geniş gözlü" anlamlarına gelen Necla ismini seçtim. İngilizcede ise "geniş göz" hem gözleri açık olmak hem de ufku geniş olmak anlamlarına gelir. Böyle bir anlamı da oluşmuştu Necla isminin bende. Kısaca anneme, "Ben kör olarak İslam'ı seçmedim" demek için Necla ismini tercih ettim.
Kitabın Künyesi:
Adı: Teksas'tan Hakikate Yolculuk
Yazar: Najla Tammy İlhan
Yayınevi: TİMAŞ
Sayfa: 127
Yayın Yılı: 2008
Kurumsallaşmış politik yapının dışında daha fazla vatandaşın kendini sisteme dahil hissetmesini, seslerini duyurabilmelerini, toplumun işlemesinde daha etkin ve gönüllü bir rol alabilmelerini sağlayan Sivil Toplum Kuruluşları demokratikleşmenin simgesidir. Günümüzde gittikçe artan bir öneme sahip olan bu örgütlerin sayısı ülkelerin gelişmişlik düzeyleriyle doğru orantılıdır. Öyle ki Rusya'da 400.000'i aşan örgüt sayısı Hindistan'da 1 milyonu, Amerika'da ise 2 milyonu geçmektedir.
Son derece aktif bir şekilde bugün Amerika'da devlet politikasını şekillendirir hale gelen sivil toplum yapısı hiç şüphesiz ülkede sayısı 7 milyonu bulan Müslüman azınlık için de kendilerini ifade biçimi haline gelmiştir. Politikadan sosyal yardımlaşmaya kadar çeşitli alanlarda faaliyet gösterip üyelerinin toplumsal hareketlere daha etkin biçimde katılmalarını sağlayan Amerikalı Müslümanlar tarafından yürütülen sivil toplum örgütlerinin başlıcaları şunlardır:

ISNA (Islamic Society North America)
Amerika'ya 1960'larda göç eden Müslümanlar tarafından 1981 yılında kurulan Kuzey Amerika Müslüman Topluluğu, ülkede İslam'ı doğru temsil etmeyi ve Müslüman nüfusun ihtiyaçlarını dile getirmeyi hedefleyen ortak bir platform niteliğindedir. Merkezi Amerika'nın Indianapolis şehrinde olan ISNA, Müslüman Mühendisler Derneği, Müslüman Doktorlar Derneği, Müslüman Öğrenciler Derneği gibi birçok küçük sivil toplum örgütünü içine alan şemsiye bir kuruluş.
Düzenlediği imam ve lider yetiştirme programları ile yerel konferanslar dışında senelik ulusal kongresiyle Amerika'da 30.000'i aşan, rekor sayıda Müslümanı bir araya getirmesiyle dikkati çeken ISNA'nın başkanı Prof. Dr. Ingrid Mattson'dır.
Amerika'da Müslüman Mührü: ISNA
Amerikalı Müslümanlar ISNA İçin Ne Dedi? Video İçin Tıklayınız

CAIR (Center for American Islamic Relations)
Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi anlamına gelen CAIR, 1994 yılında kurulmuş olup Kuzey Amerika'da yaşayan Müslümanların sivil haklarını savunan en önemli sivil toplum örgütlerinden biridir. Merkezi Washington D.C'de bulunan ve başkanlığını Nihad Awad'ın yaptığı CAIR, misyonunu "Müslümanların sivil haklarını korumak ve İslam'ın anlaşılmasını desteklemek" olarak belirlemiştir. Bu amaçla birçok Amerikalı Müslümanın hukuki olarak haksız yere taciz edilmesine karşı ulusal kampanyalar yürütmektedir. Bu süreçte medyayı oldukça etkin bir şekilde kullanmaktadır.
CAIR, başta Amerikan Sivil Özgürlükler Derneği, Amnesty International, İspanyol Birliği, Çinli Amerikalılar Derneği, Japon Amerikalı Vatandaşlar Ligi olmak üzere benzer sivil haklar üzerine yoğunlaşan diğer sivil toplum örgütleriyle işbirliği halinde çalışmaktadır.
CAIR'in faaliyetleri çok çeşitlidir; Amerikalı Müslüman toplumu üzerinde araştırmalar yapıp istatistikler yayınlar ve dinler arası diyalog üzerinde çalışır. 11 Eylül'den sonra oluşturduğu "kütüphane projesi" ile Amerika'daki devlet kütüphanelerine İslam ile ilgili eğitim kitapları ve kasetleri dağıtmıştır. Ayrıca İslam'ın masumlara karşı şiddeti kesin olarak yasakladığını açıklayan bir fetvanın yayınlanmasına önayak olmuştur. "Kuran'ı Keşfedin" kampanyası ile ise ilgili her Amerikalıya birer kopya Kur'an dağıtıp toplum içinde anlaşılmasını kolaylaştırmayı hedeflemiştir. 2006 yılında patlak veren karikatür krizi sırasında da CAIR'in tepkisi "Hz. Muhammed'in hayatını keşfedin" başlıklı eğitsel bir program başlatıp siyer ile ilgili DVD'leri aynı sene içinde yaklaşık 16.000 kişiye dağıtmıştır.
CAIR ayrıca Amerikan Başkanlık seçimlerinde Müslümanların oy kullanmalarını sağlamak üzerine çeşitli bilinçlendirme çalışmaları da yapmaktadır.

ICNA (Islamic Circle of North America)
Kuzey Amerika İslami Dairesi anlamına gelen ICNA, Amerika'daki en büyük üçüncü Müslüman sivil toplum örgütüdür. Kendini " herkese açık, bağımsız bir sivil toplum örgütü" olarak tanımlamasına rağmen üyelerinin çoğunu göçmen Müslümanlar oluşturmaktadır. Merkezi New York şehrinde bulunan organizasyon birçok bağımsız caminin birleşmesi ile oluşmuştur. Amacını "Kur'an ve Sünnet'te belirtildiği üzere İslami hayat biçimini uygulayarak Allah'ın rızasını kazanmak" olarak açıklayan ICNA, bireyi İslami hedefler doğrultusunda şekillendirip toplumda reform yapmayı hedefler. Ayrıca ‘Message International" isimli aylık bir yayın organı vardır.
ICNA'nın en önemli tebliğ faaliyetlerinden biri gayrimüslimler için geliştirdikleri 1-877-WhyIslam isimli projedir. Ücretsiz telefon hattının ucunda 7 gün 24 saat bekleyen operatörler, merak edenlere İslam ile ilgili çeşitli bilgileri vermektedir. Aynı zamanda İslam üzerine çeşitli tebliğ malzemelerini camilere, medyaya, hapishanelere ve üniversite kampüslerine dağıtmaktadırlar. "İslam - Bilmeyi hak ediyorsunuz" başlığı altında genel toplumun İslam'la ilgili soru işaretlerini cevaplamayı hedefleyen bu malzemelerin ana başlıkları arasında "İslam'ın 5 şartı", "İbadetin Esasları", "Allah kavramı" vardır.
MSA (Muslim Student Association)
Kanada ve Amerika'daki Müslüman Öğrenci Birlikleri hemen hemen her büyük üniversitede yer alıp farklı ülkelerden ve kültürlerden Amerika'ya gelmiş Müslümanlara dinlerini okul kampüslerinde özgürce yaşama fırsatı veren bir kuruluş. ISNA ile organik bir bağlantısı olan MSA'ler 1963 yılında Amerika'ya gelen ilk Müslüman göçmen öğrenciler tarafından kurulmuştur.
İslam karşıtı kampanyalara karşı gayrimüslim öğrencilere İslam'ı doğru biçimde tanıtmaya çalışan MSA'ler bu amaçla kampüslerde çeşitli paneller düzenlerler. Bunların başında "İslami Farkındalık Haftası" ve "Önyargı değil, Barış..." organizasyonları gelir. "Şehir İçi Projesi" ile ise kendi şehirlerindeki sokaklara inip din farkı gözetmeden ihtiyaç sahibi insanlara yardım eli uzatırlar.
Ayrıca farklı bölgelerin MSA'leri kendi aralarında kaynaşmayı sağlamak üzere yerel ve ulusal kongreler düzenlerler; MSA ulusal kongresi, ISNA ulusal kongresi ile aynı mekan ve zamanda yapılmaktadır. ISNA'nın desteğiyle MSA seviyesinde başlayan Amerikalı Müslüman liderler yetiştirme amacı güdülmektedir.

IANA (Islamic Assembly of North America)
Kuzey Amerika İslam Kurulu anlamına gelen IANA, Amerika'nın en önde gelen Müslüman organizasyonlarından biridir. Hedefleri arasında "Kuzey Amerika'daki çeşitli dava temelli organizasyonların çabalarını birleştirmek ve koordine etmek ve bu toprakların Müslümanlarına rehberlik edip bu insanları doğru bir İslami metodolojiye bağlı olmaya yönlendirmektir." Hedeflerini gerçekleştirmek için, kongreler ve genel toplantılar düzenlemektedir. 11 Eylül sonrası Almaghrib Ensitütüsü adıyla Müslümanlara yönelik İslami bilimlere dair eğitsel seminerler düzenlemeye başlamıştır.
IMAN (Inner-City Muslim Action Network)
Şehir İçi Müslüman Faaliyet Ağı anlamına gelen bu örgüt Amerika'nın önde gelen Müslüman yardım kuruluşlarından biridir. Amacını "şehrin yoksul kesimindeki hayatın zor koşullarına dinamik ve sağlam bir alternatif oluşturmak amacıyla toplumda mevcut olan büyük olanaklara ve fırsatlara yönelmek" olarak tanımlayan IMAN, İslam dinini anlamayı; insanlığın daha iyiye gitmesi için bireyleri ve toplulukları çalıştırmaya yönelik daha büyük bir sürecin parçası olarak görmektedir.
IMAN 1995 yılında Chicago'da kurulmuş ve 1997 yılında şehir içi yoksulluğun ve terk edilmişliğin mevcut belirtilerine tepki veren Müslüman öğrenciler, topluluk üyeleri ve liderler tarafından kurumsallaştırılmıştır. IMAN organizasyonu toplum hizmetinin manevi idealleri, sosyal eşitlik ve insani merhamet tarafından yönlendirilen bir topluluk organizasyonu oluşturmaya çalışmıştır.
"Sokaklara Taşımak" başlıklı projesiyle sosyal adalet uğruna binlerce Chicago'lu Müslümanı meydanlara toplayan örgüt, sosyal hizmet kurumlarıyla dini organizasyonlar arasında beraberlik gerçekleştirip ceza hukukunun reformu için devlet temsilcilerine baskı yapmıştır. Aynı organizasyon, Amerika'nın çeşitli yerlerinden gelen Müslüman ressam, artist ve aktivistlerin sunumlarına ve gösterilerine ev sahipliği yapmıştır. Yine aynı amaçla "Müslüman Koşusu" düzenlemişlerdir. "Göçmen Müslüman hakları" üzerinde çalışan çeşitli komiteler kurmanın yanı sıra, aş evi, sağlık klinikleri ve kariyer geliştirme merkezleri ile toplumun ihmal edilmiş bireylerine yeni fırsatlar tanımaktadırlar.
"Üçüncü Sektör" : Sivil Toplum Kuruluşları
Sonpeygamber.info ABD’nin Texas eyaletinde Dallas’ta Islamic association of northern texas (IANT) bünyesinde faaliyet gösteren Islamic Quranic School (İslamî Kur’an Okulu) Müdürü Matthew Moes ile görüştü. Amerika’da Müslümanların gücünün artık ağırlık kazandığı ve Müslümanların bunun farkına varması gerektiğine vurgu yapan Moes, Amerika’da İslam, liderlik okulları ve dini eğitim; medya ve karikatür krizi gibi konulara karşı müslümanların nasıl tavır alması gerektiği hususunda dikkate değer açıklamalar yaptı.
İslamî Kur'ân Okulu'nu Amerika'daki Müslümanların geleceği için önemli kılan nedir?
Temel olarak tüm ülke çapında ve hatta bu şehirde bile birçok İslamî okul olduğu görülüyor. Ama bu okul kendi müfredatı ele alındığında eşsiz bir yapıya sahip. Biz Amerika Birleşik Devletleri'nde başka hiçbir okulda olmayan bir şeyi yapıyoruz ki bu da hafızlık programıdır. Birçok İslamî okulda esas alınan nokta, öğrencileri üniversiteye hazırlarken onlara İslami bir ortam hazırlamaktan ibaret. Bu bağlamda bu okullar resmi müfredat konularını İslamî çerçevede vurgularken, İslamî çalışmalar, Kur'an ve Arapça gibi bazı dersler vermekteler. Bizim okulumuzda ise bir hafızlık ve bir de lider yetiştirme programı mevcut. Aynı zamanda devlet müfredatı gereği olan matematik, İngilizce, fen ve fiziksel eğitim için öğrencilerin harcadığı zamanı yarı yarıya diğer programlarla dengeledik.
Göçmen Müslümanların bir araya gelmesi 1970'li yıllarda muhtemelen üniversitelerde birbirleriyle tanışmak ve daha sonraları 80'li ve 90'lı yıllarda da cami inşa etmek şeklinde gerçekleşti. 90'ların sonlarından bugüne, geçen son on yıllık süreç içerisinde de okullar kurdular.
Bu ön bilgileri de verdiğimize göre, artık sizin sorunuzu cevaplayabilirim. Tarih boyunca Kur'ân tüm dünyada muhafaza edilmiş ve İslamî ilimler gelişmiştir. ABD'de İslam dininin yayılmasında ise son göçmen dalgasının katkısı büyüktür. Bu göçmen Müslümanların bir araya gelmesi 1970'li yıllarda muhtemelen üniversitelerde birbirleriyle tanışmak ve daha sonraları 80'li ve 90'lı yıllarda da cami inşa etmek şeklinde gerçekleşti. 90'ların sonlarından bugüne, geçen son on yıllık süreç içerisinde de okullar kurdular. Bu nedenle, bu okulun çok önemli olduğunu hissetmemizin nedeni sadece doktor, avukat veya gazeteci olacak profesyoneller yetiştirme gereğini hissetmemiz değil, Amerika'daki Müslüman cemaat için bir birlik oluşturmak isteyişimizdir.
Şimdi açıkçası ben Müslüman Amerikan cemaatinin dünya bağlamında ve çağımızda İslam dininin yeniden canlandırılmasına yardımcı olmak anlamında üstlenmeleri gereken rolün gerçekten bilincinde olduklarını düşünmüyorum. Çünkü eğer eğitimli ve zengin insanlar başka ülkeleri bırakıp Amerika'ya geldiğinde bir beyin göçü olduysa, o zaman tüm ülkelerden farklı zengin ve eğitimli Müslümanların da Amerika'da olduğunu söyleyebiliriz. Yani Amerika'nın avantajları arasında, buranın eğitim seviyesinin, refahının ve Birleşik Devletler'in dünya üzerinde ülke olarak sahiplendiği yerin etkisi vardır. Sonra Amerika'da deneyimimize şu etkenler de katılmıştır; Müslümanlar çok farklı yerlerden buraya geldikleri için (Beyaz Amerikalı mühtediler, siyah Amerikalı mühtediler, Hintli Müslümanlar, Pakistanlılar, Afgan Müslümanlar, Orta Doğulu Müslümanlar, Kuzey Afrika'dan, Doğu ve Batı Afrika, Endonezya ve Malezya'dan Müslümanlar, ayrıca Doğu Avrupa ve başka bölgelerden de Müslümanlar mevcut) büyürken öğrendikleri ve yaşadıkları İslam'ın, akide ve fıkıh anlamında sadece bir düşünce okulunu temsil ettiği gerçeği... Ama şimdi Amerika'ya geldiler ve artık bu farklılıklarla birlikte yaşamayı öğrenmeliler. Bu sadece teoride kalmamalı. Her türlü İslamî merkezde, farklı yerlerden gelmiş insanlarla tanışmalıyız.
Şu anda yaşadığımız sorunlardan bazıları fıkıh, akide ve diğer hususlar bağlamında mevcut olan fikir farklılıklarıyla birlikte yaşamayı öğrenmektir. Henüz bu noktaya gelinmiş olmasa da, bu bizim Sünni, Şii ve diğer Müslüman gruplar arasındaki farkları bile aşmamızı sağlayacaktır. Çünkü burada hepimiz barış içinde yaşıyoruz. Öyleyse, burada camide bir araya geldiğimizde bir fark kalmaz. Bu sebeple birbirimizden bir şeyler öğrenme şansımız var. Birbirimizin fikirlerini tamamen kabul etmesek dahi bu kişileri Müslüman erkek ve kız kardeşlerimiz olarak kabul edebiliriz. Bence bu farklı Müslüman çevreler ile bu ülkedeki Müslümanların refahı, eğitim seviyesi ve Amerika'nın dünyadaki ilişkilere etkisi arasında birçok ilişki mevcut. Çünkü Amerika'da potansiyel her bir proje tüm dünyaya yansıyor. İnsanların bir şeyler yaratması, daha iyi eğitim seviyelerine erişmeleri ve Müslümanlar ile diğer Müslümanlar ve diğer inançlar arasında hoşgörüyü temin etme üzerinde etki kabiliyetine sahip olunması çok güzel.
Bizim isteğimiz burada hiç kimseyi Orta çağlara götürmek değil, Hazreti Muhammed (sav) ile çağımız arasında bulunan tüm dönemlerde ortaya çıkan ilimlerden yararlanmak. Ve bilgi her yere ve her zamana yöneliktir. Bu nedenle bundan her şekilde yararlanmak ve bilgileri bir araya getirmek istiyoruz.
İslamî eğitim ile çağdaş eğitim yöntemleri nasıl bağdaştırılabilir?
Bence bir anlamda çok fazla çağdaş olmaya odaklanırsanız, çağdaşın tanımının çok çağ dışı kaldığını da söyleyebilirsiniz.
Her zaman sürekli olarak yeni gelişmeler ve değişiklikler oluyor. Yani benim anladığım yeni bir şey yaratmamız gerektiğidir. Bu bizim modern Batılı duruşumuzla klasik İslamî eğitimin sağlayacağı şeydir. Belli başlı farklılıklar mevcut. Örneğin Birleşik Devletler'de her bir öğrencinin okula gitmesi gerektiği fikri gibi... Bu bazı klasik âlimlerin düşüncesi değil elbette. Çünkü onlar öğrencilerin sınıfta oturmaları için nitelikli olmaları gerektiğini söylerlerdi. Yani bir şekilde her bir öğrenci için eğitim sağlanması ile bilgiye hak ettiği saygıyı vermenin birleşimidir bu. Yani biz bu sorunun net cevabını bilmiyoruz ama başarmaya çalıştığımız bu tür dengeleri kurmak. Bu farklı tarafları dengelemeye çalışıyoruz.
Ama ben İslam medeniyetinin bize bu noktada sunduğu büyük bir miras olduğunu düşünüyorum. Bizim isteğimiz burada hiç kimseyi Ortaçağlara götürmek değil, Hazret-i Muhammed (sav) ile çağımız arasında bulunan tüm dönemlerde ortaya çıkan ilimlerden yararlanmak. Çünkü bilgi her yere ve her zamana yöneliktir. Bu nedenle bundan her şekilde yararlanmak ve bilgileri bir araya getirmek istiyoruz.
Ayrıca bence uyanmalı ve şunu kabul etmeliyiz ki bizim İslam dini algımızın oluşmasında son yüzyıldaki gelişmeler etkili oldu. Sömürgeciliğin etkisi ve Müslüman toplumların sömürgecilere tepki verme biçimi ve bu durumun İslam'ın uygulanmasına nasıl etki ettiği düşünülmelidir. Sömürgeciler gelmeden önceki durum ile Müslüman topluluklar savunmacı bir tarzda hareket etmeden ve İslam dinini savunmacı bir bağlamda yaşamadan önceki durum karşılaştırılmalıdır. Öyleyse İslam dini önceleri nasıl yaşanıyordu? Yani böyle bir toplumun içine giriyorsunuz, azınlık olsanız bile dininizi yaşama özgürlüğünüz mevcut ve böylece savunmacı bir yapıya sahip olmanıza da gerek kalmıyor. Saldırı altında değiliz, öyleyse savunmacı olmamıza gerek yok. O haldeİslam nasıl olmalı? Ayrıca yeni bir kültürün içine girerken dünyanın farklı yerlerinden İslam nasıl görünüyordu?
İslam'ın yekpare olduğuna ve Arap kültürünün her yere gittiğine inanmıyorum. Arap kültürünün bazı parçaları 7. yüzyılda farklı yerlere ulaştı ve o dönemde gördüğümüz en güzel şeylerden biri belli başlı bazı hususların neredeyse tüm Müslüman topluluklarında aynı olmasıydı. Ama aynı zamanda farklılaşan şeyler de mevcut ve işte bu nedenle bu mesaj tüm insanlık için gerçekçi bir yapıya sahip. Öyle ki bu yeni insanlara yabancı bir sistem dayatmak değil, İslamî değer sistemine göre yeni düzenlemeler yapmaktır.
Bunların bazıları da burada yapılmalı. Dünyanın geri kalanından gelen insanlar büyük çapta bu ülkelerdeki savunmacı hareketlerden etkilenmişlerdir. Bunların hepsi İslam'ın Amerika'daki mevcudiyetini şekillendirmiştir. Bence bir toplumda rahat bir şekilde nasıl yaşayacağımız, kendimizi toplumdan nasıl soyutlamayacağımız ve bu toplumda yetişen çocuklarımızdan kendimizi nasıl soyutlamayacağımız ile ilgili zorlukları anlamak bizim görevimizin bir parçası.
Ve bu her okulun görevi... Kültürel bilgi aktarımı her okulun başlıca hedeflerinden biridir.
Müslümanların Amerika'da saldırı altında olduğunu düşünmüyor musunuz?
Bence, basında din diğer siyasi manevraları gizlemek için bir paravan olarak kullanılıyor. Her zaman sıcak bir sorun olan Filistin-İsrail çatışmasında olduğu gibi... Konuyla yüzleşmek ve olaya insan hakları sorunu üzerinden bakmak yerine, Batı medyası din konusunu bir perde olarak kullanıyor. Böylelikle insanların sorunun esasını görmesi engelleniyor. Bu karmaşık bir konu... Açıkçası ben hiç kimsenin durumun on beş yıl önceki haline döndürülmesinden bahsedebileceğini düşünmüyorum. Öte yandan orada insan hakları ihlalleri olduğunu da görmezden gelemeyiz ve bu ihlaller bu ülkenin temel değerlerine inanan her Amerikalıyı da elbette ki rahatsız edecektir.
Konuyu dini bir sorunmuş gibi görüp öyle yorumlarsanız, Amerikalılar'ın genelde "din kişisel bir konu. Bunu herkese göstermemeliyiz. Bu konu hakkında konuşmak istemiyoruz" dediklerini görürsünüz. Sonra olaya bu bağlamda bakarlar ve bu durum bizim konuyla tamamıyla yüzleşmemizi engellemektedir.
Ben bu konuyu en büyük örneklerden biri olarak kullanıyorum. Şöyle ki, Müslümanların nasıl olduklarına bakarsanız, medyada Filistinliler'i baskıya uğramış kimseler yerine dini fanatikler olarak tasvir eder ve onlara dini fanatikler olarak bakınca da konuyu bayağı farklı görmüş olursunuz.
Bu bölgede, Dallas Fort Worth'de, IAQ, Brighter Horizons, al-Hidayah Akademisi, Irving, Carrolton, Peace Academy - bu okulların dördü ruhsatlıdır ve bu bizim sadece metropleksimiz. Birleşik Devletlerdeki her şehir için geçerlidir bu. Buralarda büyük ve küçük camiler mevcut. Müslümanlar camilerin yakın çevresinde yaşıyor, istedikleri gibi giyinip, günlük olarak buraya geliyor ve dua ediyorlar. Hangi restorana giderseniz gidin, yemeğin içeriğini size söylüyorlar. Bir gıdayı kirletip kirletmeyecekleri konusunda endişe duymanıza gerek yok. Tüm bunlar sonunda çocuklarımız devlet okullarına giderlerse, namaz kılma hakları var. Öğretmenleri onlarla namaz kılamıyor ama çocukların Cuma namazına gitme hakları bulunuyor.
Amerika'daki birçok kurum çevreyi rahatsız etmediğiniz sürece dini ibadet hususunda ayrımcılık karşıtı bir siyasete sahip. Eğer ofisin ortasında ezan okumak istersem bu sorun teşkil edebilir ama patronumdan izin alıp birkaç dakikalığına kabine gidip orada dua edersem, bu sorun olmayacaktır. Normalde ofisten ayrılmak için zaman isterseniz, hafta içinde öğle yemeklerinize daha geç çıkıp zamanınızdan kısarak Cuma günü namaza gitmek için daha fazla zaman yaratabilirsiniz. Bu zaten tüm büyük şirketlerin uyguladığı bir politika, buradaki büyük kuruluşların hepsi bunu uyguluyor.
Sorunuz Müslümanların bir saldırı altında olup olmadığı ile ilgiliydi. Medyada siyasi çıkarlara hizmet etmek için kullanılan belirli görüntülerin olduğunu düşünüyorum fakat bir insanın günlük yaşantısında insanların her gün faydalandığı haklar ve özgürlükler garanti altına alınmaktadır.
Hz. Muhammed (sav) insanlığın sembolüdür, umudun sembolüdür, ne olabileceğimizin sembolüdür, baskı gören insanlar için bir semboldür.
Karikatür krizi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Medyanın bu tür bir olayı önemsemesi bile bence büyük bir talihsizlik. Bu karikatür bir web sitesine koyulmuştu. Şu anda 1. Madde ile garanti altına alınmış şekilde Birleşik Devletler'deki herhangi bir örgütün sitesine girip bakabilirim. Ku Klux Klan ve Neo Nazi web sitelerine izin veriliyor. Onların bu sitelerde yayınladığı materyaller rahatsız edici fakat kimse onları umursamıyor. Onları CNN'de bulamazsınız, onları gazeteye taşımaya istekli birini bulamazsınız ve kimse onları umursamaz. Nüfusun geneli bu insanların ve bu ırkçı örgütlerin geriye dönük bir inanç sistemini temsil ettiklerini düşünüyor. Eğer toplum içinde bulunacaklarsa kanunun arkasına saklanıyorlar. Eğer birilerine kendilerinin var olduğunu göstermek isterlerse eyaletten izin alacaklar ve polisin korumasına sahip olacaklar. Irkçı örgütlerin geçit töreni yapması ve bakış açılarını göstermesi için Afrika asıllı Amerikalı polis memurlarından sokakları koruma altına almalarının istendiği bir yer hayal edebiliyor musunuz? Ve belki de beyaz Amerikalılardan oluşan ortalama Amerikan halkı geçit töreni yapan bu kişilere saldırmak için oradalar.
Onların ırkçılığı bizi sinirlendiriyor ve bu yüzden onların geçit töreni yapmasını engellemek için telefon görüşmeleri yapıyoruz. Ancak çok farklı ırklardan oluşan polis gücü yine de onların 1. Madde'den doğan hakları nedeniyle onları korumak için orada olacaklar.
Benim düşünceme göre hiçbir medya kuruluşu bu tür şeyleri haber yapmamalı. Aşırı görüşlere sahip herkes kendi materyalinin reklamını yapabilir ve şayet medya bu konuyu abartırsa herkes bu konuyu izleyecek ve bunun hakkında konuşacaktır.
İki konu üzerinden provokasyon yapıyorlar; gayrimüslimlerin Müslümanlar hakkında yanlış bilgilendirilmesini teşvik etmek ve her şeyden önemlisi eğitimsiz Müslümanları Müslümanlarla ilgili olan stereotipler şeklinde tepki vermeleri için provoke etmek. Onların genel olarak Amerikalı Müslümanların tepkisini gösterdiğini düşünmezsiniz. Bu tür bir düzeltme ile ilgili konuşma meselelerine alıştık. Bunları konuşuyor olabiliriz, bunların bizi sinirlendirdiğini söylüyor olabiliriz fakat burada hiç kimse sokaklara dökülmüyor ya da birisi bir karikatür çizdi diye diğerlerini öldürmüyor.
Fakat düzenli eğitimin olmadığı ve hatta yiyecek bir şeyin olmadığı yerlerde yaşayan baskı altındaki insanların yanına gidebilirsiniz ve birinin onların umut sembollerine karşı saygısızlık ettiğini gösterebilirsiniz ve tabii ki bunun sonucunda onlardan bir tepki alırsınız.
Peki Müslümanların tavrı nasıl olmalı?
Tepki göstermemeliler. Onları görmezden gelmeliler. Medyadan bu hararetli konuşmayı sanki habermiş gibi ele almayı bırakmasını istemeliyiz çünkü bu bir haber değeri taşımıyor. Bu bağlamda daima devam eden bir nefret konuşması mevcut fakat bu bir haber değil. Bu, sadece insanları provoke etmek isterseniz bir haber olur.
Diğer yandan aramızdan imkânı olanlar - yani baskı altındaki Müslümanlara yardım etmek için eğitime ve zenginliğe sahip olan Amerika'daki ya da başka yerlerdeki insanlar - bu tür durumlara karşı nasıl daha iyi bir tepki göstermelerini öğrenmeleri için onlara yardım etmek zorundalar.
Amerika'da Afrika asıllı Amerikalılar için kullanılan belirli kelimelerle ilgili büyük bir olay söz konusu. Eğer varlıklı ve eğitimli Afrika asıllı Amerikalıların yaşadığı bir mahalleye giderseniz ve bu kelimeleri kullanırsanız onlar bu kelimeleri rahatsız edici bulacaktır ama size saldırmayacaktır. Fakat fakir insanların yaşadığı bölgelere giderseniz ve bu dili kullanırsanız oradaki insanları provoke edersiniz.
Bu, şu anlama geliyor; eğitimli insanlar disiplinli ve ihtiyatlılar. Yine de incineceklerdir ama daha az eğitimli kişilerin tepki verdikleri şekilde bir tepki göstermeyeceklerdir.
Hz. Muhammed (sav) insanlığın sembolüdür, umudun sembolüdür, ne olabileceğimizin sembolüdür, baskı gören insanlar için bir semboldür. Onlar bu sembollere daha da fazla güvenebilirler.
Eğer herhangi bir yoksul Hıristiyan köyüne giderseniz ve orada haçları kırarsanız ya da İncil'e karşı saygısız bir harekette bulunursanız bu insanlar kızacaktır ve tepki gösterecektir. Fakat eğer eğitimli Hıristiyanların olduğu bir yere giderseniz muhtemelen sadece sizden nefret edeceklerdir ve size sırtlarını döneceklerdir. Farklı seviyede insanlar mevcuttur.
Yaşananlara doğru bir perspektiften baktığımızda Amerikan halkı ile ilgili ana hedeflerimizden birinin okur-yazarlık olması gerektiğini görüyoruz. Medya kurumsal çıkarlar tarafından yönetilmektedir ve onların ana gelir kaynağı ticari reklamlardır ve bu kurumsal çıkarların açıkça görüldüğü üzere siyasi çıkarlarla ilişkisi vardır. Bu şirketlerin sahiplerinin kendi siyasi çıkarları mevcuttur ve siyasi hedeflerine ulaşmak adına medyayı etkilemek için işlerini ve zenginliklerini kullanırlar. Eğer bunun farkında olursak bu tür şeyler tarafından manipüle edilmek zorunda kalmayız demektir.
Şahsi düşünceme göre eğer haberleri izliyorsam bunun bir eğlence olduğunu hatırlamam gerek. Eğer bilgi almak istersem o zaman muhtemelen bir üniversite profesörüne danışırım. Çalışmalar yapan ve araştırmaları olan insanlara gitmek istiyorum, sadece sahiplerinin siyasi düşüncelerinin reklamını yapan kişilere değil

3 Aralık 2008 Çarşamba

GÜÇLÜ HAFIZA İÇİN 11 ÖNERİ
Orta yaslıların nerdeyse yarısı kendilerinde bir bellek kaybı sor ununun başladığını zanneder. Hemen belirtelim! Bunların çoğu küçük ve hös unutkanlıklardır. Hayati tatlandıran ve keyif katanlar biraz da bu nükteli olaylardır!Belleği güçlü tutmanın pek çok püf noktası, uyulması gereken çok sayıda kuralı var. Harvard Tip Okulu öğretim üyesi Dr. Horon P. Nelson zinde bir beyne sahip olmanın temel kurallarını söyle sıralıyor:*Hipertansiyonu ve kolesterol yüksekliği sorununu önleyin ya da kontrol altına âlin.Kalbiniz için kötü olanın beyniniz için de kötü olduğunu unutmayın.*Alkolü azaltın.Erkeklerin iki, kadınların bir ölçüden (bir ölçü içkiyi ‘bir bardak şarap’ olarak kabul edebilirsiniz) daha fazla alkol kullanması beyin hücrelerini tahrip etmektedir.* İyi ve kaliteli uyku uyuyun.
flash_yaz('swf/kesintisiz_ogrenme2.swf', 190, 238, 'bnnrr')
İyi bir uyku için ortalama 8 saat gerekir. Kaliteli uyku beynin yeni öğrenilenleri pekiştirmesini sağlar. Öğrenilmiş bilgilerin pekiştirilmesinin uzun süreli belleğin en önemli desteği olduğu biliniyor.*Stresinizi iyi yönetin.Ölçülü ve kontrollü stres dikkati yoğunlaştırmakta, odaklanmayı arttırmaktadır. Kontrolsüz, uzun süreli ve aşırı stres ise dikkati sürdürme kapasitesini yok etmekte, unutkanlığı tetiklemekte, kortizon hormonunu yükselterek beynin bellek için önemli bölümlerinde hasar geliştirmektedir.*Yeni şeyler öğrenmeye devam edin.Her yeni bilgi ve beceri birer bellek egzersizidir. Yeni sporlar, hobiler, araştırma alanları, heyecanlı ve zevkli problemler, ezberlenen yeni şiirler ve yeni diller beyniniz için en güçlü vitaminlerdir.*Tembelliği bırakın.Zihinsel faaliyetlerinizi sınırlamayın. Özellikle televizyon seyretmek gibi pasif faaliyetleri azaltın. Televizyon karsısında geçirdiğiniz saatler sadece bedensel değil, ruhsal sağlığınızı da kötü yönde etkiler.*Her gün egzersiz yapın.Günde 30–45 dakika, haftada en az 4 gün yürümeye, is saatlerinde daha çok aktif olmaya, kısa mesafelerde taşıt kullanmamaya çalısın. Özellikle yürümenin beyin sağlığı ve yeniden yapılanma sürecini olumlu yönde etkilediğini gösteren çok sayıda kanıt var. Beynin yeni yetenekler kazanabilmesi beyin hücreleri arasında güçlü ve yoğun yeni bağlantılar oluşturabilmesinin baslıca desteklerinden biri de düzenli ve ilimli egzersizlerdir. Bizim önerimiz fırsat buldukça yürümenizdir.*Kullandığınız ilaçları yeniden gözden geçirin.Özellikle beyni etkileyen ilaçları doktor önerisi olmadan kullanmayın. Depresyon giderici, uyku verici, ruhsal gevşetici ilaçlara komsu, es dost tavsiyeleri ile başlamayın.*Reçetesiz satılan ilaçları rasgele yutmayın.Doğal ya da zararsız diye kullanabileceğiniz bitkisel ürünlerin (valerianlar), besin desteklerinin (melatonin) ve diğerlerinin (hüperzin, Sem’e) beyin hücrelerinizi üzebileceğini, zihinsel fonksiyonları bozabileceğini unutmayın. Antihistamik- antialerjik ilaçları özellikle alüminyum içeren antiasitleri ve uyku kolaylaştırıcıları doktorunuzla konusmadan uzun süre kullanmayın.*Vitaminlerden yararlanın.E ve C vitamini gibi antioksidan vitaminlerin, selenyum gibi serbest radikal avcısı minerallerin hücreleri oksitlenmekten koruyan güçlerinden faydalanabilirsiniz. Yeteri kadar B vitamini, özellikle B12 vitamini aldığınızdan emin olun. Dengeli bir beslenmenin de yaslılıkta vitamin eksikliğine yol açabileceğini hatırlayın.*Hayata bağlı kalın.Hayatınıza önem katan bağları iyice sıkılaştırın. Huzurunuzu koruma ve güçlendirmeye bakin. Aileniz, dostlarınız, isiniz, hemşerilik ve vatandaşlık bağlarınıza, inançlarınıza daha sıkı sarılın, insanlarla daha sık birlikte olmaya, aileniz ve arkadaşlarınızla olumlu ilişkiler kurmaya ve sosyal aktivitenizi çoğaltmaya çalısın. İyi sosyal ilişkileri olan yaslılarda bellek fonksiyonları bozulmuyor. Sosyal ilişkiler bir taraftan zihinsel egzersizleri yoğunlaştırıyor, diğer taraftan çeşitli olayların ruhsal travmalarını hafifletmeye yardımcı oluyor.
Kaynak : Gerçek Gündem

2 Aralık 2008 Salı


1 mol oksijen atomu= 1 atom gramdır

1 molekül gram = 1 mol oksijen atomu

-Asitler üzerine su dökülmez.